30 Mayıs 2011 Pazartesi


kıra bir taş çıkarıp,
kadife pantolon giydirmekten
ne zevk alır
bir ispanyol.

gece gece.

27 Nisan 2011 Çarşamba

7


Bir köpek arzusu bu,
doğa biriktiren.

-Yukarı bakıyorum
-Evren beyazlıyor

:göğsünün dikişlerini gerdiriyor.

-yukarı bakıyorum

beyaz üstüne mavi bir kanaviçe
ile
elleri hamurlu bir kocakarı
menekşe mayalıyorlar
gece gece

bir hıristiyan
radyosunu döküyor lavaboya
güney yarım kürenin
saat yönüne
-şarkıcı kadın yere düşüyor-


2


ne büyük
beklentili bir
yaz

-hazirandan temmuz sonuna kadar "üç yıl" yaşlanmam gerek-

51 günde.
sayıyla.

27 Ocak 2011 Perşembe

3

Postlarını ellerinde taşıyarak

üç vizon

ve bir ayı; girdi içeri.

Bir tilki dolanmıştı ayının boynuna.

Ve sağdan ikinci vizon

"İçi gece dolu bir yer ancak bu kadar mutfak olabilirdi."

diyordu içinden.


O anda asya'nın diğer ucunda zenci

bir ağaç

kuma gömüyordu köklerini.

Güney başkentinden yarasalar

ağacın kulaklarına dolup çiftleşiyorlardı.

çadırlara yükleyip yumurtalarını

karşı kıyıya geçtiler sonra

erkeklerini kese kağıtlarına koyup


sadece

kızıl olanlar.


Ve gemiler yedi

bütün yumurtaları

gece karaya çıkıp.


Üstelik daha başka bir yerde

acısından,

bir tuğla,

kendini duvardan attı.


Hiç ses çıkmadı.

11 Ocak 2011 Salı

Tanrılarıyla henüz tanışmamış peygamberler
dağlara kaçıyorlar.
beklemeye.

kadınlar geliyor peşlerinden,
elbiselerine sarılmak için.

Tüm bu tantana,
birkaç denizi yarılırken görmek için.

21 Aralık 2010 Salı



Bir şeftali çekirdeği yuttu.

Otuz yıllık bir rüyanın ardından
21 yaşında uyandığında, sabah
şeftaliler midesini gıdıklamasa yine anlardı
göğüs kafesideki saksıdan uzanan ağacı.
Aynaya baktı,
ağzından dallar çıkıyordu, salkım saçak
tıraş oldu önce,
sonra konuşmasını engelleyen dalları kırdı,
burnundakileri küçük bir makasla budadı.

Nefesi şeftali koktu sonra, hep.

Doğma büyüme Ankaralıydı ama
artık boş kaldığında Bursa'ya gitmeyi düşündü,
sürekli.

Bir kamyonun kasasında.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Zamana Değen


Mahmur kediler ben doğmadan önce vardılar. Sorumlusu ben olamam. Bunca suriyeli japon balığının ve diğer tüm kadınların sorumluluğunu da alamam. Denizlerin dibi eminim benden öncede taşlıdır, kum zaten vardır ve toz. Bunca birleşmiş harf ve notada bir anda ortaya çıkmış olamaz. Kurdelalar, ağaçlar, kilometrelerce yol, bunca bebek. Afrikanın nehirleri, asya filleri ve yedi denizin ışıkları hep daha uzun zamanları hak ediyor. Üç yüz altmış beş gün vardır elbet ama ben altı saatine sahip çıkabilirim ki bunların hepsi benim okul çıkışlarıma denk gelir ve üç bardak dolusudur hep. Koşmalarım ve rüyalarım benimle var olmuş gibi gelir bana, en azından milattan sonra ki bölümleri. Doğumumdan öncekilere sahip çıkmadığım gibi, kullanırım da. Çünkü yine onlar kolaylaştırır benim de doğumlarımı. Kolay mı üflemek, içinden birkaç renk çıkarmak için. Kendi havama maviyi üflemek kırk yılımı aldı, bu sırf maviye ayırdığım zamandır. Bunu bütün annelerime sorabilirsiniz. Başka renklerde seçebilirdim ama benekli bir ben, doğduğumda mavi diye fısıldamış kulağıma. Sonradan küçük kız kardeşim anlatmıştır bunu da. Üç yaşıma kadarda ıslak kumları yarattım -sanırım üç yaşına kadar bütün çocuklar en fazla ıslak kum yaratırlar- sonra başladı tüm o gökler ve yer ve sesler ve sıcak. Tam yedi yıl sürer bunlarda. Fakat bu gazetelerin yazdığıdır. Çünkü onların ekimi, ocağı hep haziran ya da mart gibi gelir bana. Gazete yılıyla on yaşıma geldiğimde on altı yaşındaydım, bu da kendi dünyamın üçte ikisini suyla kapladığım zamanlardır. On altı yılımın sonunda sırtım ısınmaya başladığında güneşin geldiğini bakmadan anlamıştım. Yirmi yıllık ıslaklığı otuz altı saniyede kurutmuştu. Sonra bir süre zamanı dondurmak istediğimde bir göl kurup boğazıma kadar suya girdim. Birkaç kurbağa ve üç iribaşla tam beş yıl zamanı dondurduk. Yıldızlı bir geceyi beş yıl izledik, uyandığımda çimlere uzandığımı hatırlarım hep. Yeşil sırtımdan içeri giriyordu, maviyi ben isteyerek çektim burnumdan. Tüm damarlarımda hissettim -İnsan kalbi dört odacıklıdır- Yeşil, üçüncü odacıkta bekledi maviyi ve ilk defa dördüncü odacıkta karşılaştılar. Su dolaşıyor sanmıştım damarlarımda onların ilk karşılaşmasında.

Hala el salladığımda su sesi gelir. Bir tek ben duyarım.